IPCC 6. DEĞERLENDİRME RAPORU İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ 2022: ETKİLER, UYUM VE KIRILGANLIK

Raporun ana bulguları:

  • İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliği, toplumları ve dünyanın doğasını, insanları öldürmek, gıda üretimine zarar vermek, doğayı yok etmek ve ekonomik büyümeyi yavaşlatmak da dahil olmak üzere katlanılmaz ve geri döndürülemez risklere maruz bırakan, doğaya ve insanlara yönelik yaygın kayıplara ve zararlara neden oluyor. 
  • Rapor, "iklim değişikliğinin insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdit oluşturduğunu" ve "uyum ve azaltım konularında ileriye yönelik müşterek küresel eylemlerde daha fazla herhangi bir gecikmenin, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için dar ve hızla kapanan bir fırsat penceresini kaçırılmasıyla sonuçlanacağının” artık kesin olduğunu söylüyor.
  • “Küresel ısınma artışını 1,5°C'ye yaklaştıran kısa vadeli eylemlerin, insan yaşamında ve ekosistemlerde iklim değişikliği kaynaklı öngörülen kayıp ve zararları, daha yüksek ısınma seviyelerine kıyasla önemli ölçüde azaltacağını, ancak hepsini ortadan kaldıramayacağını” vurguluyor. Mevcut emisyon politikaları ve taahhütleri, dünyayı yaklaşık 2,3-2,7°C ısınma rotasına sokuyor.
  • İklim değişikliği kaynaklı kayıp ve zararlar, daha fazla ısınma ile hızla artacak ve çoğu durumda insanların ve doğanın uyum sağlayamayacağı riskler yaratacak. Emisyonlar yalnızca şu anda planlanan oranda azaltılırsa, ortaya çıkan sıcaklık artışı gıda üretimini, su kaynaklarını, insan sağlığını, kıyı yerleşimlerini, ulusal ekonomileri ve doğal dünyanın çoğunun hayatta kalmasını tehdit edecek. Daha hızlı emisyon kesintileri bunu önlemenin tek yolu olacak.
  • İklim değişikliğine uyum, iklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri azaltmanın yanı sıra insanların refahını da iyileştirebilir, ancak buna yeterince kaynak sağlanmıyor. Uyum faaliyetleri emisyon kesintilerine bir alternatif değildir: ısınma devam ederse, dünya giderek uyum sağlanmayacak değişikliklerle karşı karşıya kalacak.

IPCC Raporu Politika Yapıcılar için Özet:

İnsan faaliyetleri kaynaklı sera gazı emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliği, halihazırda dünya çapında insanlara zarar veriyor ve onları öldürüyor, gıda üretimine zarar veriyor, doğayı yok ediyor ve ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor.

  • İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliği, aşırı sıcaklıklar, şiddetli yağmur, kuraklık ve yangın havasını daha yoğun ve sık hale getirmekte ve insanlara zarar veren ve onları öldüren deniz seviyesinin yükselmesine, okyanus asitlenmesine ve yoğun tropikal siklonlara neden olmaktadır. Bilimsel bilgideki ilerlemeler, bu zararların artık insan kaynaklı iklim değişikliğine atfedildiği anlamına geliyor (B.1.1). Bazı durumlarda bu, toplumları ve dünyayı, uyum sağlayabilecekleri sınırların ötesinde, tahammül edilemez ve geri döndürülemez risklere maruz bıraktı (SPM.B, B.1). [2014'teki yayınlanan bir önceki IPCC iklim etkileri raporu, iklim değişikliğinin insan toplumlarını ne ölçüde etkilediği konusunda temkinliydi (A-1). Yeni rapor, insan kaynaklı ısınmanın aslında on yıllardır insan toplumlarına zarar verdiğini söylüyor.]
  • Dünyanın her yerinde insanlar iklim değişikliğinin fiziksel ve zihinsel sağlık etkilerinden mustariptir. Aşırı sıcaklıklar, dünyanın her yerinde insanları öldürüyor ve onlara zarar veriyor; aşırı hava olayları travmaya neden oluyor; orman yangını dumanına maruz kalmanın artması kalp ve solunum sorunlarına yol açıyor; bazı hastalıklar daha yaygın hale geliyor ve yeni alanlara yayılıyor (B.1.4). Ancak bir fırtına, kuraklık veya selin en savunmasız bölgelerdeki insanları daha az savunmasız bölgelerdeki insanlara kıyasla öldürme olasılığı 15 kat daha fazla ve insanların iklim değişikliğine karşı savunmasızlığı, belirli grupların marjinalleştirilmesi de dahil olmak üzere geçmiş, şimdiki ve gelecekteki sosyal gelişmelerden etkileniyor. (B.2.3; B.2.4).
  • İklim değişikliği, özellikle dünyanın en yoksul insanları için gıda üretimine ve gıda erişimine darbe vurdu ve milyonlarca insanı akut gıda güvensizliğine maruz bıraktı. Artan aşırı hava olayları, daha yüksek sıcaklıklar, kuraklık, okyanusların ısınması ve sera gazı emisyonlarının bir sonucu olarak okyanusların asitlenmesi, su ürünleri yetiştiriciliği ve balıkçılıkta ürün kayıplarına ve kayıplara neden oldu, tarımsal verimdeki artışı yavaşlattı ve gıda ve su güvensizliğini ve yetersiz beslenmeyi artırdı. (B.1.3; B.5.1).
  • Sel ve kuraklık gibi aşırı hava olayları ve buna bağlı gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme, insani krizleri kötüleştiriyor, insanları evlerinden ediyor ve bazı durumlarda şiddetli çatışmaları uzatıyor ve kötüleştiriyor (B.1.7).
  • İklim değişikliği, kısa vadeli ekonomik büyümeyi yavaşlatan, tropikal siklonlar gibi aşırı hava olaylarıyla birlikte özellikle tarım, balıkçılık, ormancılık, turizm ve açık havada çalışanlarının işgücü verimliliğini etkileyen ekonomik zararlara neden oluyor. İklim değişikliğinin tarımsal verime ve insan sağlığına zarar vermesi, insanların evlerini ve mülklerini tahrip etmesi, bireyleri, özellikle kadınları ve daha yoksul insanları etkileyerek, daha da yoksullaştırıldı. Kentlerde yaşayan insanlar, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak daha güçlü ısı dalgalarından ve altyapıya verilen zararlardan da özellikle etkileniyor (B.1.5; B.1.6). Mevcut sürdürülemez kalkınma kalıpları, insanları ve doğayı iklim değişikliğine karşı daha savunmasız hale getiriyor (B.2).
  • İklim değişikliğinin etkileri giderek karmaşıklaşıyor ve yönetilmesi zorlaşıyor (B5). Aşırı hava olaylarının kademeli etkileri oldu; örneğin orman yangınları doğaya, insanlara, altyapıya ve ekonomiye zarar verdi (B.5.2). Ekonomilere ve toplumlara verilen zararlar, uluslararası tedarik zincirleri ve doğal kaynak akışlarının iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olayları tarafından kesintiye uğramasıyla sektörler ve sınırlar arasında da yayılıyor (B.5.3).
  • İklim değişikliğinin dünyaya verdiği zarar, daha önce fark edilenden daha büyük. İncelenen tüm türlerin yarısı yaşam alanlarını değiştirdi; birçoğunun yerelde nesli tükendi ve bazı türler iklim değişikliği nedeniyle tamamen yok oldu. Bunlar iklim değişikliğini halihazırda gerçekleşmiş ve geri döndürülemez etkilerine bir örnek. Aşırı sıcaklıklar, hayvanların ve bitkilerin toplu ölümlerine neden oluyor ve ekosistemlerde yaygın bir bozulma var (B.1.2).
  • Ekosistemlerin iklim değişikliği ve diğer insan faaliyetleri nedeniyle tahrip edilmesi, özellikle yerli halkları ve günlük yaşamlarında doğrudan doğaya bağımlı diğer insanları etkileyerek, doğayı ve insanları iklim değişikliğine karşı daha savunmasız ve daha az uyum sağlayabilir hale getiriyor (B.2.1).

İklim değişikliği kaynaklı kayıp ve zararlar, daha fazla ısınma ile hızla artacak ve çoğu durumda insanların ve doğanın uyum sağlayamayacağı riskler üretecektir. Emisyonlar yalnızca şu anda planlanan oranda kesilirse, ortaya çıkan sıcaklık artışı gıda üretimini, su kaynaklarını, insan sağlığını, kıyı yerleşimlerini, ulusal ekonomileri ve doğal dünyanın çoğunun hayatta kalmasını tehdit edecektir. Daha hızlı emisyon kesintileri bunu önlemenin tek yolu olacaktır.

IPCC, tehdidi ve eyleme geçmenin aciliyetini şöyle özetliyor: “Kümülatif bilimsel kanıtlar çok açık: İklim değişikliği, insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdittir. Uyum ve sera gazı azaltım konusunda ileriye yönelik müşterek küresel eylemde daha fazla gecikme, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için kısa ve hızla kapanan bir fırsat penceresini kaçırmaya neden olacaktır.” (D.5.3) [IPCC ilk kez iklim değişikliği tehdidini ve eylemin aciliyetini kesin olarak tanımlıyor. Ağustos 2021'de I. Çalışma Grubu raporu, yine ilk kez, insan faaliyetlerinin gezegeni ısıttığının kesin olduğunu söyledi; önceki değerlendirme raporlarında IPCC, yalnızca gezegenin ısındığının kesin olduğunu söylemişti.]

Rapor, artmaya devam eden emisyonların ciddi olumsuz sonuçlara yol açacağı, insan ve doğal sistemler için çok çeşitli riskleri tanımlıyor:

  • Gıda üretimi ve gıda güvenliği, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte sıcak hava dalgalarının, kuraklıkların ve sellerin şiddetinde ve sıklığında artışa neden olacak en küçük bir miktar ek ısınma ile tehdit edilecek (B.4.3). 1,5°C'nin üzerindeki sıcaklık artışı, farklı ana gıda üreten bölgelerde mısır mahsullerinin aynı anda kaybolma riskini artıracak ve küresel mısır tedarik zincirlerini tehdit edecek. Daha fazla ısınma ile riskler daha da artacak (B.5.1). Isınma 2°C'ye ulaşırsa, halihazırda mevcut olmayan uyum önlemleri olmaksızın, özellikle tropik bölgelerde olmak üzere birçok alanda temel ürün yetiştirmek artık mümkün olmayacak (C.3.4). Daha fazla ısınma ile tozlaşma ve toprak sağlığı zayıflayacak, zararlılar ve zirai hastalıklar daha da yaygınlaşacaktır. Artan yetersiz beslenme riskleri özellikle Sahra Altı Afrika, Güney Asya, Orta ve Güney Amerika ve Küçük Adalarda yüksek olacaktır. (B.4.3). [Önceki IPCC Çalışma Grubu II raporu, 4°C veya daha yüksek seviyelerde sıcaklık artışı ile gıda güvenliğine yönelik risklere odaklanmıştı (B-2).]
  • Daha fazla aşırı hava olayları ve sıcak hava dalgaları bir sonucu olarak, sağlık sorunları ve erken ölümlerde önemli artışlar olacak ve hastalıklar yayılacak. Anksiyete ve stres gibi zihinsel sağlık sorunlarının, özellikle genç ve yaşlı insanlar ve altta yatan sağlık sorunları olanlar arasında, daha fazla ısınmayla birlikte artacağı tahmin ediliyor (B.4.4).
  • Sahildeki kentler, kasabalar ve köyler, deniz seviyesi yükselmeye devam ettikçe, uyum sağlayabilme kabiliyetlerinin sınırıyla giderek daha fazla karşı karşıya kalacaktır (C.3.4). Artan şiddetli yağmur, tropik siklonlar ve kuraklıkla birlikte bu, özellikle daha savunmasız ve uyum sağlama yeteneğinin daha düşük olduğu yerlerde daha fazla insanı evlerinden olmaya zorlayacak (B.4.7). Artık, kıyı nüfusunun ancak 100 yılda bir maruz kalacağı şiddette bir sel olasılığı, deniz seviyesindeki 15 cm'lik ilave artışla %20 artacak ve deniz seviyesindeki 75 cm'lik artışla iki katına çıkacak [bu, 2100 yılına kadar emisyonların yüksek seviyede devam etmesi veya 2150 yılına kadar daha düşük emisyonların olması durumunda bekleniyor] (B.4.5).
  • Su mevcudiyeti, daha fazla sıcaklık artışı ile artan baskı altına girecek (B.4.2). Küçük Ada ülkelerinde ve buzullara ve kar erimesine bağlı bölgelerde yaşayan insanlar, ısınma 1,5°C'yi geçerse yeterli tatlı suya sahip olamayabilir. Bu, sürekli sıcaklık artışı olması durumunda uyum için zorlu sınırlara ulaşılabileceğine ve hiçbir uyum faaliyetinin dayanılmaz riskleri önleyemeyeceğine bir örnek teşkil ediyor (C.3.4).
  • İklim değişikliğinin etkileri giderek daha fazla aynı anda ortaya çıkacak ve birbirleriyle ve diğer risklerle etkileşime girerek, giderek daha tehlikeli sonuçlar doğuracak (B.5). Örneğin, artan sıcaklık ve kuraklık, gıda üretimine zarar verecek ve tarımsal işgücü verimini azaltacak, bu da gıda fiyatlarını artıracak ve çiftçilerin gelirlerini azaltacak, özellikle tropik bölgelerde daha fazla yetersiz beslenmeye ve ölüme yol açacak (B.5.1).
  • Deniz seviyesinin yükselmesi zincirleme olarak, insanların geçim kaynakları, sağlığı, refahı, gıda mevcudiyeti, su kaynakları ve kültürü için risklerle birlikte kıyı ekosistemleri, yeraltı suyu tuzlanması, sel baskınları ve kıyı altyapısının zarar görmesine yol açacak (B.5.2). Deniz seviyesinin yükselmesinden kaynaklanan hasarlar, yükselen denizler artan fırtına dalgalanması ve şiddetli yağmur ile birleşerek sel baskınını kötüleştirmesiyle de birleşebilir (B.5.1). [İklim değişikliği risklerinin bir araya gelme (birleşme) veya başka yerlerde yeni hasarları tetikleme (ardışıklandırma) tehlikesi bu raporda önemli bir özellik olarak yer alıyor. Bu, 2014 IPCC raporunda derinlemesine tartışılmamıştı].
  • İklim değişikliği kaynaklı küresel ekonomik zararlar, daha fazla sıcaklık artışı ile artacak, en çok yoksul ülkeler etkilenecek ve önceki IPCC raporlarında tahmin edilenden daha yüksek olabilecek (B.4.6). İklim değişikliğinin etkileri ulusal ekonomik büyümeyi azaltabilecek ve devlet finansmanını sınırlayabilecek (C.3.2).
  • Sıcaklık artışı 1,5°C'yi geçerse, kutup, dağ ve kıyı ekosistemleri ve buz tabakasından ve buzul erimesinden etkilenecek bölgeler dahil olmak üzere tüm ekosistemler, daha sonra atmosferden karbondioksiti uzaklaştırmak için alınan önlemlerle sıcaklıklar düşürülse bile, geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybolacak. (B.6.1). Bazı sıcak deniz mercan resifleri, kıyı sulak alanları, yağmur ormanları ve kutup ve dağ ekosistemleri dahil olmak üzere bazı ekosistemler uyum sağlayabileceklerinin sınırında (C3.3). [Bu, daha yüksek ısınma seviyelerinden kaynaklanan risklere odaklanan önceki IPCC raporundan önemli bir gelişme (B-2)]
  • Sıcaklık artışı 3°C'ye ulaşırsa, özgün ve tehdit altındaki türler için yok olma riski 1,5°C ile sınırlandırmaya kıyasla en az 10 kat daha yüksek olacak; ancak daha düşük ısınma seviyesinde bile, karasal türlerin %3-14'ünün yok olma riski çok yüksek olacak(B.4.1). Amazon bölgesi ve bazı dağ bölgeleri, ısınma 2°C ve ötesinde devam ederse biyolojik çeşitlilikte geri dönüşü olmayan ciddi kayıplarla karşı karşıya kalıyor (B.5.2).
  • Biyolojik çeşitliliği ve ekosistemleri korumak, Dünya'nın topraklarının, tatlı sularının ve okyanuslarının %30-50'sinin etkin ve adil bir şekilde korunmasına bağlı (D.4) (Şu anda karasal alanların %15'inden, tatlı su alanlarının %21'inden ve okyanus alanlarının  %8'inden azı korunuyor B.2.2). Ancak biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlerin artan ısınmaya uyum sağlama kapasitesi sınırlı (D.4.3). Ekosistemlerin bozulması ve kaybı da sera gazı emisyonlarına neden oluyor (D.4.2).

İklim değişikliğine uyum, iklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri azaltmak için çok önemli ve aynı zamanda insanların refahını da iyileştirebilir, ancak buna yeterli kaynak ayrılmıyor. Uyum ayrıca emisyon kesintilerine bir alternatif değil: ısınma devam ederse, dünya giderek uyum sağlanamayan değişikliklerle karşı karşıya kalacak.

  • İklim değişikliğine uyum artarken ve riskleri azaltmanın ötesinde birçok fayda sağlayabilirken (C.1.1), emisyonlar ne kadar yavaş azaltılırsa, kayıplar ve zararlar o kadar artar ve kaçınılması zorlaşır; daha fazla insan, toplum ve doğa sağlayabilecekleri uyumun sınırına ulaşacaktır. Uyum, risklerin katlanılmaz hale geldiği nokta olan uyum sınırlarına ulaşmadan önce bile, iklim değişikliğinden kaynaklanan tüm kayıp ve zararları önleyemez (C.3.5).
  • Ancak şu anda iklim değişikliği kaynaklı riskleri azaltmak için gerekenden daha az uyum sağlanıyor. Şimdiye kadarki uyum faaliyetlerinin çoğu parçalı, küçük ölçekli, aşamalı ve mevcut etkilere ve kısa vadeli risklere tepkisel olarak gerçekleşti. Uyum faaliyetleri için ihtiyaç duyulan para ile özellikle en yoksul insanlar için mevcut olan miktarlar arasında büyüyen bir uçurum var (C.1.2).
  • Uyumla ilgili prensipte üstesinden gelinebilecek finansal, kurumsal, sosyal ve ekonomik kısıtlamalar nedeniyle bazı insanlar şu anda iklim değişikliğinden kaynaklanan katlanılamaz risklerle karşı karşıya. Yoksulluk ve diğer adaletsizlikler bazı grupları özellikle savunmasız hale getiriyor (C.3.1). Uyum için uluslararası finansman sıkıntısı, dünyadaki ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamasını engelleyen önemli bir faktör. Küresel iklim finansmanı son yıllarda artmış olsa da, daha yoksul ülkelerin uyum ihtiyaçlarını karşılamak için hala yeterli değil (C.3.2). [Zengin ülkeler, hem emisyonları azaltmak hem de iklim değişikliğine uyum sağlamak için 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar sağlama sözü verdi; ancak bu hedef karşılanmadı ve çoğu, emisyon azaltımına yöneldi. Gelişmekte olan ülkelerin önümüzdeki on yıllarda iklim değişikliğine uyum sağlamak için bundan çok daha fazlasına ihtiyacı olacak.]
  • Uyum faaliyetleri, doğaya ve insanlara yönelik riskleri azaltmada etkili olma potansiyeline sahip (C.2). Uyum fırsatları şunları içeriyor: tarımda su yönetimi (C.2.1), çiftliklerin çeşitlendirilmesi (C.2.2), doğal ormanların ve turbalıkların eski haline getirilmesi (C.2.3), yerli halkların haklarının tanınması (C.2.3), hem biyolojik çeşitliliğin (C.2.4) hem de insanların (C.2.5) korunması için ekosistemlerin restore edilmesi. Tasarım ve planlama ayrıca iklim risklerini de hesaba katmalı (C.2.6). Uyum faaliyetleri, eşitlik ve adalete öncelik verdiğinde daha etkili oluyor. (C.5.6).
  • İnsanların iklim değişikliğine uyum sağlamasına yardımcı olmak için verilen destek, yer değiştirmeye ihtiyaç duyanlara da yardımcı olabilir ve göç alan toplulukların başa çıkma kabiliyetlerini güçlendirecektir. Bu, insanlara ve topluluklara, ülkeler içinde veya arasında güvenli ve düzenli bir şekilde hareket etmelerine yardımcı olabilecek daha geniş seçenekler sunar (C.2.12).
  • Ancak uyum, özellikle tek bir sektöre, tek bir riske odaklandığında veya kısa vadeli kazanımlara öncelik verdiğinde sorunlara neden olabilir. Örneğin, deniz duvarları kısa vadede insanları ve varlıkları koruyabilir, ancak riskli gelişmeleri teşvik edebilir ve bu nedenle uzun vadede maruziyeti artırabilir (C4.1), sert sel savunmaları ekosistemlerin yerini alabilir veya bozabilir. Sulama yeraltı suyunu tüketebilir ve yağış düzenini değiştirebilir (C.2.1). Bu, “uyumsuzluk” olarak tanımlanıyor (C.4.2). Uyumsuzluk özellikle marjinalleştirilmiş ve savunmasız insanları etkiliyor (C.4.3).
  • Hakkaniyet, sosyal adalet ve iklim adaleti temelinde, insanların ve doğanın iklim değişikliğinin etkileriyle sürdürülebilir bir şekilde başa çıkmasına olanak verecek şekilde kalkınmanın koşullarını yaratmak, acil bir görevdir. (D.1; D.1.3). Ancak iklim eylemi ertelenirse ve özellikle ısınma 1,5°C'nin üzerinde artarsa, kalkınma giderek daha zor ve bazı yerlerde imkansız hale gelecek (D.1.1; D.5.1).

Türkiye’ye etkiler:

1. Aşırı sıcaklıklar Türkiye'de can kaybına ve önemli ekonomik kayba neden olacak

Türkiye, aşırı hava olaylarına karşı Avrupa'nın en kırılgan ülkesidir [13. Bölüm, syf:8]. Emisyonların önemli ölçüde azaltılması halinde dahi, Avrupa'da aşırı sıcaklar sonucu gerçekleşen ölüm sayısının 2050 yılına gelindiğinde, bugünkü yıllık yaklaşık 2.700 ölüme kıyasla 30.000'e yükselmesi öngörülüyor [analiz]. Bu vakaların büyük kısmı Avrupa’nın Türkiye’nin dahil olduğu bölgelerinde meydana geliyor. Isınmanın önemli ölçüde artması sonucunda, ölüm sayısının, yüzyılın sonuna kadar üç kat artması bekleniyor [13. Bölüm, syf:53]. Yüksek sıcaklıkların aynı zamanda, solunum problemlerinden kaynaklanan hastalıklar sonucu hastaneye sevk edilme rakamlarında artışla sonuçlanacağı öngörülüyor. Raporda, vakaların birçoğunun güney Avrupa'da gerçekleşeceği ve bu vakaların 2050 yılına kadar Avrupa genelinde iki katından fazla artacağı belirtiliyor [13. Bölüm, syf:53].

Su sıcaklıklarındaki artış denizel biyolojik çeşitliliği etkileyecek ve bu Türkiye'de balıkçılık sektöründe etkilerini gösterecek [CCP4, syf:10]. Emisyonların düşük seyretmesinde dahi, Akdeniz balık türlerinin yaklaşık %10'unu kaybedecek. Bu sayı, sıcaklık artışının yüksek seviyede gerçekleşmesi durumunda %60'a yükselebilir [13. Bölüm, syf:30]. 2060 yılına kadar Doğu Akdeniz'de ekonomik değeri yüksek deniz türlerinin %20'den fazlasının nesli tükenebilir [CCP 4, syf: 15]. Karadeniz'de ise yüksek sıcaklıklar, birçok bölgede denizin oksijen seviyesini azaltacak, dolayısıyla balık türlerinin dağılımını değiştirebilecek [3. Bölüm, syf:59].

İklim değişikliği aynı zamanda tarım topraklarının kalitesini de düşürecek. [3. Bölüm, syf:37-38]. Raporda atıfta bulunulan bir çalışma[13. Bölüm, syf:26], Türkiye'nin yağış rejiminde öngörülen değişim ve artan hava sıcaklığı nedeniyle toprak erozyonunun artacağını öngörüyor. Bu durum, özellikle Akdeniz Bölgesi’nde yer alan tarım arazilerinin yaklaşık %30'unu tehdit ediyor. Emisyonlarına artması durumunda öngörülen toprak kayıpları artıyor.

2. Deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı taşkınları, insan yaşamını, sahilleri ve tarihi alanları tehdit ediyor 

Isınmanın sürekli şekilde artması sonucunda kıyı taşkınlarından kaynaklanan riskler artacak [3. Bölüm, syf:126 ve 13. Bölüm, syf:12]. Günümüzde Türkiye'de yaklaşık 460.000 kişi kıyı taşkınlarına maruz kalabilecek bölgelerde yaşıyor. Raporda atıfta bulunulan bir araştırmaya göre, emisyonların artması durumunda bu sayı, yüzyılın sonuna kadar yaklaşık iki katına çıkabilir [3. Bölüm, syf:126]. Mevcut emisyon azaltım taahhütleri göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa genelinde kıyı taşkınlarının maliyeti 2050 yılına kadar 30 kat artabilir [13. Bölüm, syf:12].

Deniz seviyesinin yükselmesi kıyı şeridinde de zarara yol açacak. [13. Bölüm, syf:12]. Emisyonların artması ve uyum önlemleri alınmaması durumunda, Avrupa'daki kumluk kıyı şeritlerinde, küçük sahillerin yok olmasına sebep olacak yaklaşık 100 metrelik geri çekilme yaşanacak.  Ancak emisyonların azaltılması bu geri çekilmeyi üçte bir oranında azaltabilir [13. Bölüm, syf:12]. Raporda atıfta bulunulan bir araştırmaya göre, Xanthos Letoon, Efes ve İstanbul'un tarihi bölgeleri de dahil olmak üzere birçok UNESCO kültürel miras alanı, deniz seviyesinin yükselmesi tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor [13. Bölüm, syf:12].

3. Isınmanın artmasıyla Türkiye'de su varlığı azalacak

İklim değişikliği nedeniyle kuraklıkların sıklığı ve yoğunluğu artacak. [13. Bölüm, syf:10 ve 15]. Akdeniz bölgesindeki nüfusun yaklaşık %54'ünün farklı ölçeklerde su kıtlığı yaşayacağı öngörülüyor. Bu miktar, emisyonların hızla azaltılmasıyla %18'e geriliyor [13. Bölüm, syf:15]. Emisyon azaltımının, planlanan seviyeden daha hızlı gerçekleşmesi durumunda dahi, 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde, Akdeniz bölgesinde 2-3 kat daha uzun süren kuraklıklar yaşanacak. Emisyonların yüksek olması durumunda ise kuraklıklar 3-4 kat uzun sürebilecek [16. Bölüm, syf:106].

İstanbul, özellikle kuraklığa bağlı ekonomik kayıplar karşısında kırılgan durumda [10. Bölüm, syf:58]. Emisyonların yüksek olması durumunda, Beyşehir Gölü 2070 yılına gelindiğinde tamamen kuruyabilir [CCP4, syf:14]. Artan su talebi ve daha kuru koşullar bir araya geldiğinde, Akdeniz Bölgesi’ndeki yeraltı su rezervlerinin tükenebilir. [13. Bölüm, syf:15]. Su rezervuarları veya tuzdan arındırma tesislerin inşası gibi su stresini azaltmak üzere uygulanan stratejiler maliyetli ve çevreye zararlı, ve emisyonların azaltılmazsa kuraklıktan kaynaklanan zararları önlemek için yeterli olmayacak [13. Bölüm, syf:20 ve 74].

Emisyonların devam etmesi ve sıcaklık artışının kümülatif etkisi, Türkiye ekonomisine önemli boyutta zarar verecek. [CCP4, syf:22]. Raporda atıfta bulunulan bir çalışma, emisyonların yüksek seviyede gerçekleştiği durumda, yüzyılın sonuna kadar Türkiye'nin kişi başına GSYİH'sinde %17 düşüş yaşanmasını öngörüyor [CCP4, syf:22].

4. Türkiye, başka yerlerde meydana gelen aşırı olaylarının etkilerinden zarar görecek

Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinden sınırları içerisinde zarar görecek olmasının yanı sıra, başka yerlerde meydana gelen zararlarından da derinden etkilenecek.

Örneğin, iklim değişikliğinin, uluslararası tedarik zincirlerinde, piyasalarda, finans sektöründe ve ticarette yarattığı olumsuz etki, Türkiye'de ürünlere erişimi kısıtlayacak, fiyatlar artacak ve Türkiye’nin ihracat piyasasına zarar verecek [13. Bölüm, syf:74 ve 16. Bölüm, syf:40]. Tarımsal verimde düşüş yaşanması, önemli altyapıların hasara uğraması ve emtia fiyatlarındaki artış gibi iklim değişikliği kaynaklı ekonomik şoklar, finansal istikrarsızlığa yol açabilir. [11. Bölüm, syf:76]. Isınmanın yüksek seviyede gerçekleşmesi, küresel ısınmanın olmadığı bir dünyaya kıyasla, yüzyılın sonunda GSYİH'nin %10 ila 23 azalmasına neden olabilir . [16. Bölüm, syf:65]. Bazı büyük ekonomiler, iklim değişikliği nedeniyle daha büyük ekonomik zarar görebilir. Raporda atıfta bulunan bir çalışma, emisyonların yüksek olduğu durumda, yüzyılın sonunda GSYİH’da yaşanacak kaybın Çin'de %42'ye, Hindistan'da ise %92'ye ulaşabileceğini öngörüyor [16. Bölüm, syf:65].

İklim değişikliği hali hazırda tedarik zincirlerini olumsuz etkiliyor. Örneğin, 2011 yılında Tayland'da meydana gelen sel felaketi, yarı iletken üretimini derinden yaraladı. Bu durum, küresel ölçekteki endüstriyel üretimin %2,5 azalmasına neden oldu ve sabit disk fiyatlarında %80 ila %190 artışla sonuçlandı [16. Bölüm, syf:41] (IPCC'ye dahil edilmeyen başka bir araştırma, bu sellere neden olan yağışın daha yoğun şekilde gerçekleşmesini iklim değişikliğiyle ilişkilendiriyor). Şiddetli yağmurlar, daha güçlü fırtınalar ve deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda limanlarda ve kıyılarda inşa edilen diğer altyapıları etkileyen sel olayları artmasıyla, özellikle emisyonların yüksek olması durumunda, bu hasarların daha yaygın hale gelmesi bekleniyor [3. Bölüm, syf:126]. Kasım 2021’de, taslak raporun hazırlanmasının ardından, Kanada'da yaşanan sel felaketleri sonucunda karayolları ile demiryollarının kullanılamaz hale gelmesi, Kanada'nın tahıl ihracatının önemli bölümünün gerçekleştirildiği Vancouver Limanı'na gelen sevkiyatları geciktirdi. Bu durum, konteynerleri depolamak için yeterli yer bulunmaması nedeniyle gemilerin Asya'ya boş konteynerlerle geri dönmesine yol açtı. Kanada'nın ihracatında oluşan bu aksama, gecikmelere yol açarak, uluslararası nakliye sektörünü de olumsuz etkiledi.

Uluslararası gıda tedarik zincirini de tehdit altında. Emisyonların hızla azaltılmazsa, küresel ölçekte birden fazla yeri etkileyen aşırı hava olayları sonucunda ürün kıtlığı riskinin yaygınlaşması bekleniyor [5. Bölüm, syf:32]. Bu, aynı zamanda küresel ölçekte gıda ürünlerine erişimde sıkıntılara ve fiyat artışlarına yol açabilir. Bu durum, özellikle yoksul insanlara zarar verecek ve toplumsal huzursuzluk riskini artıracak. unsuru taşıyor. [16. Bölüm, syf:22]. Örneğin, mısır üretiminde bir yıl içerisinde dünyanın çeşitli yerlerinde %10’ı aşkın mahsul kaybı yaşanma olasılığı, günümüz ikliminde %0'a yakın seyrederken, emisyonların artmaya devam etmesi durumunda %86'ya yükseliyor. Ancak emisyonların hızla azaltılmasıyla bu risk %7 ile sınırlandırılabilir [5. Bölüm, syf:32]. Diğer birçok önemli etmenin yanı sıra, iklim değişikliğinin gıda tedariki ve suya erişim üzerinde yarattığı tehdidin, özellikle yoksul ülkelerde toplumsal huzursuzluk ve silahlı çatışma riskini artırabileceği öngörülüyor [16. Bölüm, syf:22]