Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6.000’in üzerinde bilimsel çalışmayı inceleyerek hazırladığı 1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu, hükümetler tarafından Güney Kore’de onaylandı.
Rapor’da öne çıkan başlıklar şu şekilde sıralanabilir:
İnsanlar, dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı.
Sera gazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek.
1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına geliyor
Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.
Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor.
Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.
Küresel ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre 1°C eşiğini aştı. Türkiye’de ise ortalama sıcaklık artışı ise 1,5°C’yi şimdiden geçti. Küresel iklim değişikliği, ülkemizin karşı karşıya olduğu ekonomik ve sosyal riskleri her geçen gün artırıyor. Türkiye’nin tümü için sanayi öncesi döneme göre, 5°C’ye varan sıcaklık artışı ve yine ülkenin güney ve batı kesimleri için %30’lara varan yağış azalması öngörülüyor.
Türkiye’de sıcaklıklar her geçen gün artmaya devam ediyor. 2017 yılında, Türkiye’de ortalama sıcaklık 1970 yılına göre 1,5 °C artarak 14.2°C olarak gerçekleşti. 1981-2010 ortalamasının 13,5°C olduğunu göz önüne alırsak ortalama artış 0.7°C oluyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, “Türkiye ortalama sıcaklıklarında 1998 yılından bu yana (2011 yılı hariç) süreklilik arz eden bir artış” olduğunu ifade ediyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre yağış rejimleri, miktarı ve sıklığında önemli değişimler yaşanıyor ve meteorolojik afetler artıyor. Türkiye’de 2017 yılında 598, 2016 yılında 654, 2015 yılında ise 731 meteorolojik afet gözlemlendi. Bu üç yıl, 1940’lardan beri ülke tarihinde en çok meteorolojik afetin görüldüğü yıllar olarak ön plana çıkıyor. Son üç yıldaki meteorolojik afetlerin ortalama %80’inden fazlası fırtına, şiddetli yağış/sel ve dolu afeti olarak gerçekleşti.
Sel ve kuraklık haberleri, 2018 yılında ülkemizde de gündeme oturdu. Sadece bu yıl İzmir, Ankara, İstanbul, Trabzon, Rize, Ordu, Bursa, Kahramanmaraş, Kayseri, Antalya, Muğla, Tekirdağ, Konya, Muş, Erzurum, Şanlıurfa, Samsun, kısacası yurdun dört bir yanı sellere teslim oldu. Aşırı yağış ve sel canlar aldı, yollar kapattı, tarlaları ve ekinleri yok etti. Bu yaz binlerce ev ve iş yerini su bastı.
Türkiye’de sadece seller değil, aynı zamanda aşırı sıcaklıklar ve orman yangınları da artık daha sık görülüyor. 2017 yılında Yalova’nın yüzölçümünün 1.3 katı kadar orman alanı yangınlarda zarar gördü. 2 bin 411 orman yangınında 1120 km2 alan yandı. 2018’de de yangınlar artarak devam etti. İzmir’de, Tunceli’de, Kastamonu’da, Bursa’da, Antalya’da, Çanakkale’de, Sivas’ta, Hatay’da, Denizli’de ve daha birçok kentte orman yangınları binlerce ağacın kül olmasına sebep oldu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz Havzası son 900 yılın en ağır kuraklığını yaşıyor. Havzanın son 900 yıldaki iklim trendlerini inceleyen NASA çalışmasına göre Türkiye, Kıbrıs, İsrail, Ürdün, Filistin ve Suriye bölgesinde 1998’de başlayan kuraklık, bölgenin yağış bakımından son 900 yılda en kısır dönemi geçirdiğini ortaya koyuyor.
Eşine yüzyıllardır rastlanmamış bir kuraklığı yaşayan bölgedeki binlerce insan şimdiden kıtlık, açlık, gıda krizi ve yeni göç dalgaları tehdidi ile karşı karşıya. Yanı başımızda yaşanan ve derinleşebilecek bu iklim etkileri ülkemizde de sosyal ve ekonomik sorunlara yol açıyor.
İklim değişikliği sebebiyle küresel sıcaklıklar şimdiden sanayi dönemi öncesi seviyenin yaklaşık 1°C üzerine çıktı. Emisyonların hızla azaltılmaması halinde, sıcaklıklar 2040’ta 1,5°C yükselebilir. Sıcaklık artışının 2100 yılında 1,5°C ile sınırlı tutulabilmesi için küresel emisyonları daha önce eşi görülmemiş bir ölçekte, derhal ve hızla azaltmalıyız. Bu zorlu hedefe ulaşsak bile, iklim değişikliği kaynaklı hasarların bazıları ile karşı karşıya kalacağız.
Dünya 1°C’lik sıcaklık artışının etkilerini hâlihazırda yaşıyor. Söz konusu etkiler ülkemizde de görülmeye başlandı. En son, 2017 yılında Yalova’nın yüzölçümünün 1.3 katı kadar orman alanı yangınlarda zarar gördü. 2 bin 411 orman yangınında 1120 km2 alan küle döndü. 2100 yılında bugünden 1,5°C daha sıcak olacak bir dünyada, aşırı sıcakların görülme sıklığı en az iki katına çıkabilir.
1,5°C’lik sıcaklık artışı, tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı ve Türkiye gibi hassas coğrafyalarda su kıtlığı riskini artıracak. 5°C’lik sıcaklık artışı, nehir ve göllerdeki tatlı su miktarını Akdeniz havzasında %9, Avustralya’da %10, Brezilya’nın kuzeydoğusunda ise %7 oranında azaltabilir.
İklim değişikliği sadece insanları değil, dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin önemli bir kısmını da etkiliyor. Sıcaklık artışını 1,5°C eşiğinde sınırlandırmak, canlılar üzerindeki riskleri yarı yarıya azaltabilir. Buna rağmen 1,5 °C senaryosuna göre 10 mercan kayalığının dokuzu 2050 yılından itibaren ciddi bozulma tehlikesi altında olacak. Karasal ve denizel yaşam olumsuz etkilenecek, türler üzerindeki baskı artacak. Ekolojik hasarlar ile birlikte tarımsal üretim düşecek, gıdaya erişim zorlaşacak.
İklim için eyleme hızlıca geçilmezse, küresel ortalama sıcaklıklar 2065 yılında sanayi öncesi dönemin 2°C üzerine çıkabilir. Sıcaklık artışını 2°C’de sınırlandırmak için küresel emisyonlarda radikal azaltıma ihtiyaç duyuluyor.
Ortalama sıcaklıklarda 2°C üzerinde bir sıcaklık artışı, kavurucu bir sıcaklık artışına ve aşırı sıcaklıkların neredeyse tüm yaz boyunca Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da etkili olmasına sebep olacak. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki en sıcak günlerde termometreler 50°C’yi gösterebilir. Sıcak hava dalgalarına bağlı ölümler artacak, şiddetli orman yangınlarına maruz kalacağız.
Sıcaklık artışının 2°C’yi aştığı bir dünyada, yağış rejimleri dengesizleşecek ve su kıtlığı ile daha sık karşı karşıya kalacağız. Avrupa’nın tamamı ve Türkiye her mevsimde daha şiddetli yağışlar alacak. Dünya nüfusunun %8’i şiddetli susuzluk problemleri yaşayacak.
2°C’yi aşan bir sıcaklık artışı mercan kayalıklarının yok olmasına neden olacak. Amazon ve Galapagos gibi dünyanın en fazla doğal zenginliğe sahip bölgelerindeki 80.000 bitki ve hayvan türünün %25’inin soyları yüzyıl sonunda yerel ölçekte tükenecek. Sıcaklık artışları, böcek ve hayvan davranışlarını da değiştirerek ekosistemlerin tamamına yansıyan bir dalga etkisi yaratabilir. Küresel sıcaklıklar 2°C yükselirse, Arktik Okyanusu’ndaki buzullar üst üste birkaç yıl boyunca, belli aylarda tamamen eriyecek. Bu durumda gezegenin yansıttığı güneş ışını miktarı azalacağından ısınma daha da hızlanabilir.
Emisyon artış hızı bugünkü gibi devam ederse ortalama küresel sıcaklık, bu yüzyılın ikinci yarısında sanayi dönemi öncesi seviyenin 3°C üzerine çıkacak. Hükümetler, Paris İklim Anlaşması çerçevesindeki emisyon azaltım taahhütlerini yerine getirir ancak bunun ötesine geçmezlerse sıcaklıkların artış hızında bir nebze azalma görülecek. Yine de 2100 yılı dolaylarında sanayi dönemi öncesine göre sıcaklık artışı 3°C’yi aşacak.
Günümüz ikliminde Afrika kıtasında yılda ortalama bir ila üç sıcak hava dalgası yaşanıyor. Sıcaklıkların yüzyıl sonuna kadar 3°C yükseldiği bir senaryoda, sıcak hava dalgalarının sayısı yüzyıl ortasına gelindiğinde beş kat artabilir. Akdeniz, Batı Avrupa ve Kuzey İskandinavya da kuraklıkların gittikçe daha sık görülmesi ve şiddetlenmesi muhtemel.
3°C’lik bir sıcaklık artışı temel içme suyu kaynaklarından birisi olan yeraltı su kaynaklarını ciddi azalma tehdidine maruz bırakacak. 3°C’lik sıcaklık artışı, günümüzde 800 milyon kişinin su kaynağı olan Himalaya tepesindeki buzulların %43’ünün yok olmasına sebep olabilir. Ayrıca, aşırı yağışlar ve seller milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkileyecek.
Bitki ve hayvanlar, özellikle göçmen canlılar, bu sıcaklık değişimine ayak uyduramayacak ve yerel ölçekte soyları tükenecek. Deniz ekosistemleri bu derece bir sıcaklık artışında çökebilir.